Işıklar Şehri…♥
Modanın Şehri…♥
ve Aşk Şehri…♥
Siz Paris’i tanımlamak isteseniz ne derdiniz? Bence en güzel tanımlama ‘Aşk şehri’ olurdu herhalde.
Geçen hafta kısacık bir tur yaptık eşimle. Birinci evlilik yıl dönümü kutlamaları tüm dünyada devam etmeliydi tabisiii 😀 Son noktayı Paris’te koyduk. Artık deneyimleri sizlere yazma zamanı canlar…
Gitmeden günler önce başlamıştım tur programları oluşturmaya. 3 Tane alternatif program çıkarttım çünkü otelle merkezin mesafesine göre tersten de başlatabilirdim turu. Ee travel designer olmak bunu gerektirir. Biz seyahat tasarımcıları bu işler için varız. Tur programımını çıkarıp hemen gidilecek müzelerin online sitelerine girip sıra beklememek için biletlerini önceden almak niyetiyle sitelerine ve bilet ücretlerine göz atıp küçük bir bütçe çalışması yaptım…
Önemli: *** Gideceğiniz müzelere internetten bilet almak en mantıklısı çünkü gidip orada saatlerce sıra beklemek durumunda kalabiliyorsunuz. Bu da yarım gününüzün ölmesi demek. Ayrıca internetten online giriş bileti almak 2-3 euro daha karlıdır. Bazen de tam tersi online bilet aldınız; bu bileti maille kendinize göndermek ve print almak bazı sitelerde ücretli olabiliyor.1,5 euro civarı. Bunlara dikkat edin. Ama her türlü zamandan avantajlısınız. Kısıtlı bir vaktiniz varsa online alıp oralarda sıra beklemeyin derim**
1.Gün
THY ile kişi başı 414 TL’ye gidiş dönüş uçak biletimizi alıp Paris CDG Havaalanına indikten sonra başladı birinci günümüz. Evet yanlış okumadınız 414 TL THY gidiş dönüş kişi başı bilet. 🙂 Size nasıl olduğunu ‘ucuza bilet nasıl alınır’ yazımda anlatmıştım 🙂 CDG Havaalanının içinden hemen tren istasyonuna geçip RER trenleriyle şehir merkezine ulaştık, sonra metro ile otelimize vardık. Paris’te inanılmaz bir metro ağı var. Metroları bizim gibi yerin 5 kat altında değil 10 basamak sonra metrodasınız çok rahat inip çıkıyorsunuz her yere maksımum 2 dk içinde metro geliyor. Önemli olan hangi metroya hangi kapıdan gideceğiniz. Eeee bu kadar geniş metro ağının içinde bir kargaşa olmalı zaten. Herşeyi devletten beklemeyin siz de biraz bakının etrafınıza demişler sanırım 🙂 Neyse efendim Paris ulaşımı için, tren istasyonundan önceden yine araştırıp bulduğumuz haftalık ulaşım kartı Navigo Découverte kartı aldık. Ben kısaca Navigo diyorum. Bu kart haftalık ancak Pazartesi’den Pazartesi’ye değil. Çarşamba bile alsanız o haftanın sonunda bitiyor yani Pazar gece yarısına kadar geçerli oluyor. Buna dikkat edin. İlk aldığınızda 5 Euro depozit ödeyip haftalık 22,5 Euroya doldurup kartınızı alıyorsunuz ve tüm ulaşım araçlarını kullanmaya başlıyorsunuz. Tabi bunun aylık ve yıllık olanları da varmış ama bizim gibi turistler için haftalık olan yeterli.
Navigomuzu aldık, trenimize bindik, otele yerleştik ve kendimizi mis gibi geniş Fransız sokaklarına bıraktık. O kadar plan-program yapmama rağmen gidip programın tam ortasından başladım. Sanki aklımdaki her şey uçup gitti. ilk kez yurt dışına çıkmış gibiydim. Paris beni çok etkiledi azizim öyle böyle değil.
Tabi ki hemen Eiffel Kulesini görmek istedim dünya gözüyle 🙂 Size bir tavsiye Paris’e ilk kez gidiyorsanız ve ilk durağınız Eyfel olacaksa 6 numaralı metroya binip Trocadéro durağında inmenizi ve büyük meydana çıkıp Eyfel’le karşılaşmanızı öneririm. Karşımda duran dantel dantel işlenmiş demirlerin sizi de en az benim kadar etkileyeceğine eminim. Bir insanın Eyfel kulesine bakıp gözleri dolar mı ya? Evdeki paspastan, mousepade, kahve fincanına kadar herşeyim Eyfel sembolik olarakta çok hoşuma gider. O yüzden ilk 10-15 saniye kitlenmiş kalmışım. Eşim hadi hayatım burada mı kalacaksın aşağılara inelim dedi sonra kendimi Japonlar gibi değişik fotoğraflar çekerken buldum. Tabi ki hepsini sizle paylaşamayacağım 🙂
Fotoğraf konusunda azıtmaya başladığım anlar :))
Evet buradan bakıldığında küçük görünüyor ama iyice yanına gidip hele de altında durup kafanızı yukarı çevirdiğinizde aklınızı başınızdan alacak.
Her şey iyi hoş güzel de ben internetten bilet bulamadığım için çıkamayacağımızı düşünmüştüm. Ancak isterseniz sıra bekleyipte bilet alarak kuleye çıkabilirsiniz. Biz gittiğimizde şansımıza mı nedir çok sıra yoktu en iyi haliyle 2 saatte güvenlik geçişleri asansöre alınma ve tepeye çıkışı gerçekleştirdik. Merdivenle ilk iki kata kadar çıkabiliyorsunuz yürümek istiyorum ben derseniz 7 Euro, asansörle çıkacağım derseniz 11 euro, hayır en tepeye çıkacağım derseniz asansörle 17 Euro. Biz en tepeye çıktık ve manzara mükemmeldi. Paris zaten dümdüz bir şehir hava açıksa her yeri görebilirsiniz.
Eyfel Kulesi Fransız Devrimi’nin 100. yıl kutlamalarında 1889 Expo fuarı için kurulmuş geçici bir kuleydi ilk başlarda. Ta ki insanlar turistik olarak merak edip gelinceye kadar… Gustave Eiffel’in bu muhteşen dizaynı o yıllarda tartışmalara neden olduysa da iyi ki günümüze kadar gelmiş. Fransızlar bu kuleyi çok itici, sevimsiz ve Fransa’nın imajını zedelediğini düşünerek baştan istememişler. Şimdi bu istemedikleri kule ile turizm patlaması yaşıyorlar 🙂
Üçüncü kattan mazara
Anteniyle birlikte tam 324 metre yükseklikte bu kule. En üst katında ben 281 metredeymişim fotoğrafta görüldüğü gibi. Birinci kat ise 57 metre. Oranın tek esprisi cam teras olması bence. Esas manzara top of the Eiffel 🙂 Zaten ben cam teras maceramı Safranbolu Kristal Teras’ta deneyimlemiştim. Hem de daha yüksekten
Sadece ikinci kata kadar bilet alıp, sonra en tepeye çıkmaya karar verdiyseniz üzülmeyin her hatta bilet gişesi var. Üçüncü kata da yine biletinizi alıp çıkabilirsiniz.
Bu duvarın devamında şampanya barı var üçgen plastik kadehlerde sevgilinizle romantik anları taçlandırabilirsiniz. Minicik kadehi 11 euro 🙂 Ayrıca Gustave Eiffel’in çalışma odası, maketler, duvarlarda bilgilendirme yazıları yine bu katta mevcut. Bir de bu katta çok şık bir Fransız restorantı bulunuyor. Eminim gece çok güzel oluyordur her yer ışıl ışılken. Bir de önemli dip not*** her gün saat 21:00’de kulede ışık show oluyor. Biz her akşam koştur koştur buraya gelip ışık showları izlemiştik. Yani eşim pek oralı olmuyordu sadece ben mutlu oluyorum diye her akşam getiriyodu beni sevgilim 🙂 Bir gün de piknik yapmıştık ışık showlara karşı. Yani gecesi gündüzü ayrı güzel buranın.
İkinci Kattan Manzara
Eyfel çevresinde yapılacak pek çok şey var tabi tercihinize kalmış. Elit oteller, lüks restorantların olduğu bir bölge ama yürüyüş mesafesinde pek bir şey yok. Kuleye çıkamayanlar Eyfel’in tam arkasında duran Montparnesse binasından da manzarayı izleyebilirsiniz. Bir de Zafer Takı var biz eğer kuleye çıkamasaydık diğer alternatiflerimiz buraları olacaktı. Zafer Takı’na da 11 euro ödeyerek çıkabiliyorsunuz ama manzarası bir Eyfel değil tabi ki. Neyse ki Eyfel’e çıkabildik. Aşağı indiğimizde epey acıkmıştık, Zafer Takına da uğrayıp güzelce biraz daha anı fotoğraflayıp Champs Elysees- Şanzelize ‘ye geçtik. Caddeleri bizdeki 2 Bağdat Caddesi genişliğinde. Kaldırımlar geniş ve ferah lüx mağazalarda dolup taşıyor. Champs Elysees yazılarımı ayrı bir blogta paylaşacağım.
Akşam Trocadero metrosundan çıktığınızda göreceğiniz manzara
İşte birinci günümüz böyle geçti bütün bir günümüz Eyfel civarındaydı, tadını çıkara çıkara sokakta bahçelerde dolaşarak fotoğraf çekip otelimize döndük, herşey çok güzeldi.
Şanzelize’deki ünlü markaların butiklerini gezdik, araba tutkunları için Renault ve Peugeot ana bayileri var oraları gezmek ilginç olabilir. Son olarakta miniklere ve tabi ki kendim için Disneyland’a gidicek zamanım olmadığı için Disney store’a gidip ufak tefek şeyler aldım. Yorucu ama güzel bir gündü.
Yani uçağınız 12:00de Paris’e indiğinde yapabilecekleriniz bu kadar. tabi bu benim programım siz daha da renklendirebilirsiniz.
1.Gün: Tour Eifell- Zafer Takı- Akşam yemeği – Şanzelize’de yürüyüş ve kahve molası
Bu arada Zafer Takı -Arc de Triomphe hiç bahsetmediğimi farkettim kısaca bahsetmek gerekirse; Şanzelize’nin başında tüm heybetiyle sizi karşılayan bu anıtın yapımına Napoleon’un emriyle 1806’da başlanıyor ve anıtın tamamlanıp açılması ancak otuz yıl sonra 1836’da mümkün oluyor. 12 tane yolun kesiştiği meydanın (eski adı Place de l’Étoile, yeni adı Place Charles de Gaulle) tam ortasında bulunuyor. İstanbul’da yaşayanlar Kadıköy Boğanın ordaki 6 yolu bilirler işte onun gibi 12 tane olduğunu düşünün ve trafiğin muzzam aktığını hayal edin ya da gelin yerinde görün.
Napolyon, en büyük zaferi olan Austerlitz Savaşı’nın ardından askerlerine “Eve döndüğünüz zaman zafer taklarının altından geçeceksiniz” demiş ve ertesi yıl takın yapım çalışmaları başlamıştır. Ne yazık ki planlar Napolyon’un istediği gibi gitmemiş, Napolyon’un yıllar içinde gücünü yitirmesi ve Mimar Jean Chalgrin’in planlarına müdahale edilmesi gibi nedenlerden dolayı yapı ancak tam 30 sene sonra, 1936 yılında tamamlanabilmiştir. Hareketli bir ömrün ardından, 1821 yılında Atlantik’teki Saint Helena Adası’nda, 51 yaşında ölen Napolyon’un külleri 1940 yılında Paris’e getirilmiştir. Mezarının bulunduğu Les Invalides’e doğru yol alan cenaze alayı Zafer Takı’nın altından geçmiştir.
Takın üstünde birbirinden güzel betimlemeler vardır. Bunun yanında Zafer Takı’nın en özel bölümlerinden biri de takın tam altında bulunan Meçhul Askerin Mezarı’dır. 1. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden askerlerden birinin cenazesi bu bölüme gömülmüştür. Mezarın bulunduğu alanda şunlar yazılıdır: ”Burada, 1914-1918 yılları arasında babalarının toprakları için ölmüş olan Fransız askerleri yatmaktadır.” Mezarın en büyük özelliği ise bu alanda bulunan “sönmeyen ateştir”. Meçhul askerinin defninden sonra yakılan ateş devamlı yanmaktadır. Her akşam saat 18.30’da ise ateş sembolik olarak canlandırılmaktadır.
Zafer Takı Ziyaret Bilgileri
Adres: Place Charles de Gaulle (Şanzelize Caddesi’nin başı burasıdır)
Metro-RER: “Charles de Gaulle Etoile” metro durağında inerek yapıya ulaşabilirsiniz.
Müze Ziyareti: Nisan-Eylül aylarında 10.00-23.00, Ekim-Mart aylarında ise 10.00-22.30 arası ziyaret edilebilir. 1 Ocak, 1 Mayıs, 8 Mayıs, 14 Temmuz, 11 Kasım, 25 Aralık tarihinde yarım ya da tam gün kapalıdır.
2. günümüzü ayrı bir blogta anlatacağım. Takipte kalın, gülümsemeyi unutmayın
0
Bir yanıt yazın